Canım arkadaşlarım,
Chang Mai’ de nasıl oluyorsa hayat çok kolay ve akıcı.Acaba bir yerlerde turist olmak mı hayatı daha hafif hissettiriyor bilmiyorum. Belki buranın başka yerlerden farklı olan yanı, insanların sana pek de turist gibi davranmamaları ve sanki sen de buraya aitmişsin gibi yaşamaya başlaman. Vaktimin çoğu tabi ki okulda geçiyor..Geçen hafta sonu biraz otelde havuz keyfi yaptik Zeyno’yla. Pazar günü Defne tapınaktan çıktı ve onlar Pazartesi günü 4 günlüğüne trekkinge gittiler dağlara, benim mektebim vardi gidemedim:( Ama ben de pazar günü Troy’la Chiang Mai’nin dışında, doğanın tam orta yerinde TAO GARDEN diye çok cennet bir sağlık merkezine gittim ve orada kendime’ Karın ve Genital bölge’ masajı yaptırdım..Şimdi tabi ki aklınıza türlü muzur şeyler geliyor ama hiç de öyle düşündüğünüz gibi zevkli birşey değil..İki tane anne tadında Thai teyze gülümseye gülümseye beni avaz avaz bağırttılar..Biliyorsunuz ya da bilmeyenlere ben buradan bildiriyorum ki hayatta yaşadığımız ve dışarıya atamadığımız bütün duygusal ve travmatik spazmlar bu bölgelerimizde birikir, vücudumuzda türlü problemlere yol açarlar..İşte bu çeşit bir temizlik amacıyla biz de oramızı buramızı ellettirdik. Sonrasında öyle bir pelteye dönmüşüm ki Troy dönüş yolunda motorsikletin arkasinda düşersem diye beni neredeyse kırk yerimden kendine bagladi..Öyle rahatlamışım ki tar tar tar giden motorun üzerinde uyuyakaldım kaç kere..Neyse bu böyle; sonra gene okulumun 2. haftası başladı. Pazartesi gene bütün sabahımız çicekler, tütsüler, meyveler ve mumlarla Chiang Mai’nin en kutsal koruyucusu sayılan Monk Kruba ve Budha ve Doktor Shivago’ya dualar ederek, hocamiz tarafindan okunup üflenmemizle geçti..Hocamiz Pichest gittikçe içime işlemeye başladi..Geçen haftadan beri enerji dengelerim altüst olduğu için bir türlü kendime gelemiyor, konsantrasyonumu doğru düzgün toplayamiyordum. Ben de çalışmayı kesip bir süre sadece seyrettim, bazen uyudum, bu haftanın ilk günlerinde de hocanın dibinden ayrılmadım. Burada dönmekte olan şeyin sadece masaj olmadığı kesin. Bu hoca da burada sadece masaj öğretmek için bulunmuyor.Bendeki bilgi açlığını, ayni zamanda da kalbimdeki çalkantıları nasıl anladıysa, pazartesi sabahı ”gel bakalım buraya kalbi kırık ” diye beni yanına çağırdı. Ahali orada çalışırken o bir yandan onları seyredip bir yandan da iki gün boyunca benimle konuştu.”Şu anda illa da masaj yapman gerekmiyor, önce kendine yardım edip kendini temizlemezsen masajla da kimseye yardım edemezsin” dedi. Ben ona hayatımla ilgili hiçbirşey anlatmamış olmama rağmen içimdeki sorular ve çalkantılarla ilgili öyle tatlı ve yalın mesajlar verdi ki apışıp kaldım.Aslında herşeyin ne kadar basit oldugunu bir kez daha o kadar güzel koydu ki önüme…Değerli şeyler için dualar etmenin, kendini evrenin akışına bırakmanın ne kadar kolay ve önemli olduğunu ve bizi kuşatan, yaşatan kutsallıklara, bizi dünyaya getiren anamıza, babamıza, herseye hayat veren toprak anaya dualar etmemizin ne kadar önemli olduğunu..Basimiza kötü birşey geldiğinde, işler ters gittiğinde sonradan hep ” why? why? why?” dememizin nedenlerini yitirdigimiz bu kontaklarda aramamız gerektiğini……Ben de böylece haftanın ilk günlerini vaiz ve meditasyonla geçirmiş oldum.Sınıftaki arkadaşlarla birbirimizi tanıdık ve iyice kaynaştık gene..Buradaki ortam nedeniyle o iş hemen halloluyor zaten. Yanlız bu seferki arkadaşlarımın hepsi ayrı ayrı yaptıkları işlerde çok becerikli tipler..Eski okulda amatörler vardı burada profesyoneller..Dolayisiyla sana dokunan herkesten değişik ama faydalı birşeyler öğreniyorsun..Shin diye Japon bir çocuk var görsen Japon demezsin:)) Nasıl tatlı konuşkan ama çok olgun..Japonya’dan başka heryerde yaşamiş.Salı akşami onunla Bir Hint tapınağındaki ayine katildik.Aman bir şenlik bir şenlik çok güzeldi..Tanrılar tanrıçalar şıkır şıkır, ziller, şarkilar eşliginde dualar ettik. sonra da aşagida herkese yemek ikram ettiler..Hint yemeklerinden pek hazzetmem ama bunlar fena değildi.Bu hafta başinda okula ‘Chance’ diye NewYork’lu bir çocuk geldi..İlk günler bir köşede sessiz durup ortalığı inceledi, Hoca’yı anlamaya çalıştı.Sonra hafta ortasına doğru açılıp hepimizi acayip şaşırtan şeyler yaptı.Çocuk bir Yoga sihirbazı, evet gerçek bir sihirbaz..Hocayı bile şaşırttı.Birgün hepimiz kafamızı bir kaldırdık ki Chance sırtüstü yere yatmiş bizim koskoca Shin’i ayaklarının ve ellerinin üzerinde sanki iki sopa çeviriyormuş gibi çeviriyor ve bunu güle söyleye yapıyor.Çocuk oyuncağı olduğunu bunu hepimizin yapabileceğini filan söylüyor.İlk başta hepimiz korktuk ama o kadar kendinden emin ve rahatlatıcı bir yanı var ki sırayla hepimizi havada elleri ve ayaklarıyla hamur gibi şekilden şekile soktu.Lunaparklardaki aletlere binmiş gibi, yerle alakan kesilmiş yerçekimi kalmamiş da, uçuyormuşsun gibi hissediyorsun..Ne acayip insanlar var şu dünyada:))
Perşembe günü Noel’di. Bütün arkadaşlarımız toplanıp kalabalık güzel bir Noel yemeği yedik. O akşam Zeyno’cuk da trekkingden döndü ve benim odama taşındı. Zeyno’yla çok iyi anlaşıyor ve çok eğleniyoruz o yüzden çok mutlu oldum. Yılbaşını da burada geçirip sonra kendi şehirlerine, okullarındaki işlerine dönecekler Defne’yle.Cuma akşamı Zeyno’yla beraber Chiang Mai Thai Boxing turnuvasına gittik..Her Cuma akşamı büyük stadyumda düzenleniyor..O kadar eğlendik ki sonuna, gec saatlere kadar kaldık. Dövüş davullar zurnalar ve ziller yani müzik eşliğinde yapıldığından döğüşten çok karşılıklı yapılan bir dansı andırıyor..Arka arkaya 10 tane maç yapıldı.Önce veletlerden başladilar. Ayy bir görseniz onların tatlılığını, o karınlarındaki minnacık baklavaları, yaptıkları selamlamaları filan yersiniz:) Sonra sırayla boylar büyümeye başladı.Sadece Thai’lar da değil dünyanın her yerinden döğüşcüler katılıyor.Chiang Mai zaten Thai Boxcular için önemli bir yer..Burada çekilmiş ünlü bir film bile varmiş, herşeyi bilen Zeyno onu da seyretmiş:)
Ve gene haftasonu geldi.Bu sene hafta sonları şehir dışına çıkmayı koşturmayı istemiyor canım hiç.Bildik yerlerde bildik insanlarla uzun kahvaltılar, sonra havuz keyfi, akşam da Dvd ciye gidip bir filim kiralayıp yemeklerimizle dvd dükkanının üst katındaki home theatre da bacaklarımızı uzatıp film seyretmek gibi kebap şeyler yapıyoruz.Bir de, her Pazar günü Chiang Mai’nin göbeğinde büyük , panayır gibi bir Sunday Market kuruluyor..Satıcılar, çalgıcılar, çengiciler yemekçiler filan.Sabah Zeyno’yla kendimize Herbal masajlar yaptırdık sonra da attık kendimizi markete.Şu kadının Yengeçlerini, bu kadının sosislerini, şu adamın Pat Thailerini, şu çocuğun mısırlarını yiyip alişveriş yaptık.Daha doğrusu Zeyno alişveriş ben etrafla yarenlik yaptim.Burada ne kadar çok insan tanıdığıma ben bile bazen şaşırıyorum.İşte böyle canikolarım, havadisler şimdilik bu kadar:) tabi sonuna kadar okuyabildiyseniz.. 🙂 Ne demiş Ayse Arman ablamız kimse okumazsa ben okurum, döner döner yine okurum:)))) Hepinizi çok öpüyor çok seviyor ve bunları benimle paylaştığınız için, o güzel destekleyici mesajlarınızı gönderdiğiniz için hepinize minnet duyuyorum. buralarda ben de huhuculara karıştığımdan hepiniz için teker teker dualar ediyorum…Sağlıcakla ve mutlulukla kalın.
Esruş’unuz.