Nasil yogun geciyor gunlerim bir bilseniz.Artik hastane gunleri basladi.
Sabahtan oglene kadar hastanedeyiz, ogleden sonra normal okulumuza donuyoruz.Tam Grey’s Anatomy olduk anlayacağınız 🙂 Bizi gruplar halinde sehrin cesitli
yerlerindeki hastanelere bolusturduler.Bana ve diger 5 arkadasima annesinin nikahinda bir hastane dustu.Sabahin 6:30 unda kalkiyorum.Jet hiziyla metroya kosup Sasha’yla bulusuyorum, kahvaltimizi metro merdivenlerinden kosarak inerken agzimiza sikistirip neredeyse sehrin disinda olan hastanemize zar zor yetisiyoruz! Neden? Cunku burasi cok Doguda oldugundan gun cok erken basliyor.Hic yilmiyor Çinliler, gece gunduz calisiyorlar.Caliskan
millet, sorgu sual de yok hicbirseye.Erkenden baslayip gece yarilarina kadar calisiyorlar. Utanmasalar 7:30 da baslatacaklar bizi ama e hadi 8’de gelin diyorlar…
Biz Sashayla 8:30 da zor yetisiyoruz tabi.Beyaz doktor onluklerimiz var, onlari giyiyoruz, cok havali hissediyorum kendimi.Sasha zaten doktor oldugu icin onun için farketmiyor da, ben kendimi birsey zannediyorum onlugu giyince:)) Ayni Greys Anatomy deki gibi doktorlarla hastaları dolasiyoruz; doktor hastanin durumunu, hastaligin seyrini, nasil tedavi edecegini, hangi noktalara igne batirirsa neler olacagini anlatirken biz de ciddi ciddi notlar aliyoruz.Tek fark buradaki hastane ilactan cok herbal medicine kokuyor, bir de oyle dizideki gibi super yakisikli doktorlar yok, Ingilizcelerini de cozebilmek icin 40 takla atiyoruz. Yani bir de bazi doktorlar cok rahat, gecen gun bir tanesi igneleri verdi elime haydi nereye batiracaksın bakalim bunları diye koydu beni 80 yasinda felç geçirmiş tatlı bir teyzenin basina, ayol daha dun bir bugun iki kadincagiza birşey olacak… neyse batirdim ama sasirdim doktorun da rahatligina!! Yani ufak tefek farkliliklar var iste:))
Neyse oglen olunca allahtan hastaneden bir araba bizi sehir merkezindeki
okulumuza geri goturuyor, surunmuyoruz yollarda.Malezyali ama orijinalde Cinli bir kiz var Lendi, oglen yemeklerini onunla yiyoruz, cunku o bizi en
bir local mahalle lokantalarina goturuyor.Kucuk pis kokulu yerler:). O kucucuk yerlerde herkes bagirarak konusuyor.Cin’e ilk gelenlerin once bu bagirti adetine alismasi gerek. Cinlilerin kendi aralarindaki normal kominikasyon hali surekli bir kavga durumu.Birbirleriyle kavga ses tonuyla konusuyorlar.Once cok yadirgiyor insan sonra hic takmiyorsun.Bazan insanin kafasi sisiyor, bi susun be kardesim!! diyesi geliyor ama herkes gibi kendi isine bakmaya alisiyorsun zamanla.O kadar kalabalik, gurultulu bir sehir olmasina ragmen insan kendini huzurlu hissediyor burada.Cunku havada asili duran bir sinir dalgası yok aslında.Kimse kimseye bulasmiyor, herkes nasil isterse oyle takiliyor, bir kisi de cikip sen napiyorsun kardesim demiyor. Hani hepimize olmustur, Avrupa’ya filan tatile gidersin, bin tane kural vardir.Ay aman biseyi yanlis yapip da hanzo gibi gorunmeyeyim diye insan cok dikkat eder.Yok oyle birsey hic burada.Metro merdiveninin istedigin tarafinda istersen amuda kalkarak dur; donunun uzerine burusuk bri gomlek giyip kravat tak, pantalonu es gec (hava sicak), corap ve makosen ayakkabiyla kopek dolastirmaya cik…Kulak, burun, bogaz bolgesinden cikarabilecegin her turlu sesi en yuksek desibelden cikart ve her firsatta sokaga tukur, metrodan inenleri sakin bekleme arkandaki diger 150 kisiyle hemen iceri saldir, cikmaya calisanlarla allah allah allah sesleriyle buyuk bir carpisma yasa, bir yerde kuyruk varsa salaga yatip hemen kuyrugun onune gec, biri uyarinca da salaga yat, yemek yerken mumkun oldugunca agzini sapirdat.hic ayip degil oyle seyler.Diyeceğim larj bi memleket, takil kafana gore…
Evet,gunluk hayat boyle.Hafta ici pek bisey yapmaya hali kalmiyor
insanin.Aksamlari Pascal ve Sasha’yla yemek yiyip film falan seyredip
siziyoruz.Hafta sonlari disari cikiyorum , Sangayin gece hayati cok renkli
cunku..Genelde Cuma aksamlari kalabalik bir grup guzel bir yere yemege
gidiyoruz; Catoniese, shanghai, thaiwan ne olursa.Yemekler bana cok guzel
geliyor, benim için yemek cenneti.Bir hafta sonu Pascalin israriyla sadece Cinlilerin gittigi bir klube gittik..M Factory.Batılı olarak sadece biz vardık.Amaniiin!! Bir go go danscilari vardi hepimizin gozleri yerinden ugradi.Pascalin neden israr ettigi ortaya cikti…Vay vay vay!!!..Ne tuhaf yaratiklardi valla, sanki dersin cizgiyle cizilmisler de isik oyunuyla anime ediliyorlar.Vucutlar kusursuz, akrobasi anlasilir gibi diil, boynumuz yamuldu sasha’yla naaptiklarini anlayabilmek icin bakarken:) Gecen Cuma aksami da dunyanin en meshur dj lerindenbiri geldi buraya Armin Van Bureen.Biletler biraz pahaliydi herkes gitmek istemedi.Benim bir de Alman dans arkadsim var, Klaudiana. O da çok seviyor trans muzik, non stop dans ortamlarini. Kimse gelmezse banko onunla cikiyoruz biz.Ben uzundur meshur dj performansa gitmemistim, Ne sahane bi adammis bu Arwin.G Plus diye bir klupte cikti.Klup havali mi havali gorseniz tavan 1 km yukarda. Dj performans ses sistemiyle de birlesince acayip guzeldi.Icerde gene kirk milletten insan var tabi. Klaudiana’yla birbirimizi hemen kaybettik, cunku beni bir grup ortalarina cekti onu baska bir grup.Dansetmedigim millet kalmadi o gece! Gecenin ilerleyen saatlerinde tavandan bir karlar yagiyordu bir baloncular, bir konfetiler, kalabaligin ustunde ellerde dolasan insanlar, cok guzel bir geceydi.
Allah gene kaptirdim ben 🙂 Bizim burda tatil basladi, bu hafta tatiliz.Gezip dolasip arada da ders calisiyoruz.Artik kameram var Facebooka girerim duzenli resimlerimi, bakmak isteyenler icin..Hepinizi cok seviyor, cok da
ozluyorum.Tek eksik sizlersiniz! Simdilik hoscakalin…